
Üretken Yapay Zekânın Hukuki Sınavı: Fikri Mülkiyet Tartışmaları
Yapay zekâ hayatımızdaki yerini gün geçtikçe daha da sağlamlaştırıyor. Yapay zekâ (AI) sistemleri şaşırtıcı bir hızla gelişiyor, üretimi giderek daha kolay ve uygun maliyetli hale geliyor. Öncesinde yapay zekâ konusunda çekingen sayılabilecek sektörler bu teknolojiyi daha kolay benimser hale geliyor.
Yapay zekâya olan ilgi arttıkça bu durum beraberinde fikri mülkiyet tartışmalarını da getiriyor. Peki yapay zekânın fikri mülkiyet hakkı olabilir mi? Şimdi bu konuyu biraz daha derinlemesine inceleyelim.
Fikri mülkiyet ne demek?
Fikri mülkiyet, fikir ve sanat eserleri üzerindeki düşünsel (fikri) hakları; fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları konu edinen hukuk dalıdır. Bu alanda karşımıza telif hakları ve sınai haklar kavramları da çıkar. Telif hakları ilim ve edebiyat, müzik, güzel sanatlar ile sinema eserlerini (görsel-işitsel eserler) kapsar. Sanayi ve tarımdaki buluşlar, yenilikler, tasarımlar, özgün çalışmalar, marka, ticaret unvanı gibi ayırt edici isim ve işaretleri taşıyan ürünler sınai haklar kapsamına girer.
Fikri mülkiyet; telif hakkı, tasarım hakları ve patentler yoluyla yaratıcı çabaları korur. Fikri mülkiyet biçimleri, bir sanatçının veya mucidin mülkiyeti elinde tutabilmelerini ve dolayısıyla yaratıcılıklarının veya buluşlarının getirilerinden ticari olarak yararlanabilmelerini sağlar.
Bir yapay zekâ fikri mülkiyet hakkına sahip olabilir mi?
Yapay zekâ sistemlerinin yaygınlaşmasıyla fikri mülkiyet konusunda bazı yasal çatlaklar gün yüzüne çıkıyor. İçerikler çoğaldıkça ortaya çıkan bu sorunlar, fikri mülkiyet hukukunun ortaya çıkan bu yaratımlarla başa çıkmak için yeterli donanıma sahip olamadığı yönünde bir algı doğuruyor.
Hukuk sisteminde tüzel kişilerin varlık sahibi olma, sözleşme yapma, dava açma ve dava edilme hakkı var. Fikri mülkiyet hakları gibi varlıklara yalnızca tüzel kişilerin sahip olabileceği ana fikrini ele alırsak bir yapay zekâ, yarattığı söylenen herhangi bir sanatsal çalışmanın veya buluşun haklarına sahip olamaz. Çünkü yapay zekâ, bunu yapabilecek tüzel kişiliğe sahip değildir. Bu mantıktan hareketle yapay zekânın oluşturduğu fikri mülkiyet haklarının aracı kullanan kişiye ve hakların sözleşmeyle devredildiği şirkete ait olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Bu konuda farklı yaklaşımlar da söz konusu olabiliyor, elbette. Tanınmış bir bilgisayar programcısı olan Stephen Thaler, 2019’dan bu yana yapay zekâ sistemi DABUS’un bir mucit statüsünde değerlendirilmesi ve patent alması konusunda hukuk mücadelesi veriyor. DABUS birlikte işleyen iki nöral ağ kullanıyor, bunlardan birisi yeni fikirler üretirken diğeri bu fikirleri yenilik bakımından derecelendiriyor. Yani bu yapay zekâ sistemi, herhangi bir insan müdahalesi olmaksızın yeni fikirler üretebiliyor.
Thaler patent başvurularını bugüne kadar ABD Patent ve Marka Ofisi’ne (USPTO), Birleşik Krallık Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (UKIPO) ve Avrupa Patent Ofisi’ne (EPO) dosyaladı. Bu, ilk kez bir yapay zekâ bilgisayar programının buluş sahibi olarak bir patent başvurusunda yer alması demekti. Ancak mahkemeler şimdiye kadar yalnızca gerçek bir kişinin mucit olabileceği gerekçesiyle bu talepleri reddetti. Her ne kadar bu talep reddedildiyse de bu durum yapay zekâların buluş sahibi olup olamayacakları sorusunun gündeme gelmesi açısından büyük önem arz ediyor.
Mevcut kanunlarda “kişi” kavramı değişebilir
AI tarafından oluşturulan içerikle ilgili davalarda da artış var. Örneğin, Avustralyalı bir belediye başkanı ChatGPT tarafından kendisine yapılan iftira niteliğindeki açıklamalar nedeniyle OpenAI’ya dava açmıştı. Üretken yapay zekâ sanat araçlarının, sanatçıların çalışmalarını izinsiz olarak internetten aldığı ve telif haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle pek çok sanatçı Midjourney, Stability AI gibi yapay zekâ platformlarına da dava açmıştı.
Bu anlamda, hak talebinde bulunanların tazminat almaları için yapay zekâ sistemlerinin hak sahibi olmaları ve diğer tüzel kişilikler gibi yükümlülükler altına girmeleri söz konusu olabilir. Bir süre sonra mevcut kanunlar, uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde “kişi” kavramı yeniden yorumlanabilir veya kapsamının genişletilmesi söz konusu olabilir. Bu değişikliklerle birlikte belki de mahkemelerin yapay zekâ tarafından üretilen eserlere yönelik mevcut yaklaşımları değişebilir ve yapay zekâ sistemlerini hukuki açıdan algılama şeklimizde temel değişiklikler olabilir. Yani tüm bu gelişmeler, yapay zekâ sistemlerinin tahminimizden de hızlı yaygınlaşmasıyla bu konuya olan bakış açısının değişebileceği varsayımını güçlendiriyor.
Bir yapay zekâ sisteminin fikri mülkiyet haklarının yazarı ve dolayısıyla sahibi olabileceği argümanı tartışmaları beraberinde getiriyor. İşlemlerin nasıl başlatılacağı, hakların nasıl lisanslanacağı, devredilebileceği ve nasıl bağlayıcı sözleşmeler imzalanabileceği de düşünülmesi gereken konular içinde.
“Bir yapay zekâ sisteminin fikri mülkiyet haklarının yazarı ve dolayısıyla sahibi olabileceği argümanı tartışmaları beraberinde getiriyor.”
SOCAR Türkiye, ülkemizde yapay zekâ teknolojileri ile ilgili farkındalığı artıran, bu alandaki ekosistemin ve iş birliklerinin gelişmesine önemli katkılar sunan bir girişim olan Türkiye Yapay Zekâ İnisiyatifi (TRAI) destekçileri arasına katıldı. SOCAR Türkiye olarak TRAI ile yakın çalışmalar yürütüyor, yapay zekânın ülkemizde gelişmesine ve yaygınlaşmasına da katkıda bulunuyoruz.
Bugünün enerjisiyle yarınlar için çalışıyoruz.